BEYAZI SİYAHTAN ÖĞREN

90LI YILLARDA ÇOCUKLUK

  Günümüzde sıkça dillendirilen ‘Ah o çocukluk yıllarım’ kulağa hoş geliyor değilmi? İnsanların anlatmakla bitiremediği, o yıllar nasıldı acaba o yıllarda olupta şimdi olmayan geçmişi böyle ballandıra ballandıra anlattıran farklılık neydi? Ben buna kendi tabirimle ‘Toplumsal yoksulluk’ diye adlandırıyorum. Peki ama, insan yoksullukla mutlu olurmu? Evet eğer toplumca yoksulsanız kimsenin birbirinden farkı yoksa olur.
   Geçmişte öğretilmiş çaresaizlik vardı, hatta bunu ata sözleriylede tamamlıyorlardı ‘Ayağını yorganına uzat’ gibi.. mesela ‘Olanla yetin’ iyide neden ‘Yetineceğin kadarını kazan’ denilmiyordu. Neyse konumuzu dağıtmayalım ve çocukluğumuza gidelim..

   Mahsumiyetin fotografı çocukluk’ evet o dönemlerden bahsederken hep bir özlem doludur insanlar, ‘bir şeyimiz yoktu ama mutluyduk’ derler. Acaba geçmişteki mutluluğu özetlemesini isteseniz ne derlerdi? Doksanlarda çocuk olan Ali ye soralım ‘ Ali seni çocukluğunda mutlu eden ozaman olupta şimdi olmayan şeyler nelerdir?

Ali;
-Benim çocukluğum çok güzeldi, sabah kalkardım önlüğümü giyer yakalığımı takar annemim bana hazırlamış olduğu bazen ekmek arası peynir bazen ekmek yanında bir adet haşlanmış yumurta koyduğu beslembemi alır çok sevdiğim gri pilaç ayakkabımı(naylon ayakkabı) giyer koşarak okula giderdim. Geç kalmaktan korkardık şayet geç kalırsak öğretmenimiz önce cetvelle parmak uçlarımıza vurur sonra bir ders boyunca tek ayak üzerinde bekletirdi. Okul çıkışı koşarak eve gider kapıdan çantamızı atar doğru top oynadığımız boş araziye giderdik, arkadaşım olan Bekirin mavi çok hoş bir plastik topu vardı, hava rüzgarlıysa top oynamamız zorlaşırdı çünkü rüzgar plastik olan topu farklı yere uçururdu ama başka seçeneğimizde yoktu tabi ozaman futbol topu nerdee ilerleyen zamanlarda üç kat diye tabir ettiğimiz biraz daha ağır toplar çıktı. Bazı günlerimizde misket oynardık övünmek gibi olmasın misket oyununda gayet iyiydim iyi nişan alırdım. Misket oynamak denilince aklıma acı bir anım geldi.
Birkeresinde yine misket oynamak için arkadaşlarım çağırmıştı, oynadığımız alan hemen bizim yan sokağımızda Halil amcaların evinin yanıydı. O yıllarda alt yapı olmadığından her evin önünde o evin tuvalet giderine bağlı üztü açık lağım kuyukarı vardı. Oyuna başladığımızda önce sıra arkadaşımdaydı dizili olan misketlere elindeki misketi atıp en baştakini vurursan hepsi vuran kişinin olurdu. Atış yaptığımız çizgi, dizili misketlere mesafe olarak takriben 4 veya 5 metre, neyse arkadaş vuramayınca sıra bana geldi, büyük bir dikkatle nişan aldım ve hızla elimdeki misketi fırlattım tabi eğimi hesaba katmadığımdan misketim diğer misketlerin yanından doğru Halil amcaların lağım kuyusuna doğru gitti fakat düşmedi. Misketimi almaya gittiğimde birde ne göreyim! Bizim evimize bitişik olan komşumuzun küçük oğlu lağım kuyusunun üzerinde hareketsiz sırt üstü duruyor, Aman Allahım inşallah yaşıyordur düşüncesiyle hızla gidip ailesine haber verdik ailesi gelip bir çırpıda çocuğu lağım kuyusundan çıkardı mahallemizde bulunan korsan taksi ile 3km uzaklıktaki en yakın özel sağlık kuruluşuna götürdüler çok şükür ölmemişti yaşıyordu, ailenin o mutluluğunu anlatamam hatta haber verdiğim için bana, mahallemize her çarşamba kurulan pazardan benim giymeye kıyamadığım ve özel günler için sakladığım bir kot pantolon almışlardı.
Okula dönecek olursak Okul müdürümüz bazı yıllar, sınıflara gelir herkesin ayakkabı numarasını alırdı. Dönemin hayır sever dernekleri bizi okul bahçesinde tek sıraya dizer ayakkabı numaralarımıza göre herkese tek tip ayakkabı dağıtırdı o anki mutluluğumuzu anlatamam ilk aldığım günler giymeye kıyamaz yatağıma alır ona bakarak uyurdum bu bana büyük mutluluk verirdi. Arkadaşlar ile buluşmamız ya top oynadığımız boş arsa veyahut misket oynadığımız Halil amcalatının evlerinin yanındaki çamura dönüşmüş toprak alan. O zamanlar cep telefonu, bilgisayar nerde televizyon bile her evde yoktu ev telefonu bile sadece bir muhtar amcada birde bizim Tekel de çalışan benimde çok sevdiğim Rahmetli Alaatin amcalarda vardı bizi yakınımız arayacağı zaman, tabi o yakınımızda kendi mahalle muhtarından, komşumuz Alaattin amcanın evini arar bizi çağırtırırdı. Siyah beyaz Televizyon yeni yeni evlere girmeye başlamış sadece TRT kanlları vardı, hiç unutmam trt4 de kara şimşek filmini çok severdim ama evde izlerken sürekli karıncalanır tam anlamıyla izleyemezdik. Deniz diye bir arkadaşımın babası yurt dışında çalışıyordu yurt dışından o zaman video oynatıcı getirmişti kimi zaman arkadaşlarla toplanıp Deniz lerin evi nin penceresinden Deniz'in izlemeye karar verdiği film leri izlerdik çok güzel günlerdi ekranı görmek için kıyasıya mücadele verirdik.

  Evet Aliciğim bu kıymetli çocukluk yıllarını bizimle paylaştığın için şahsım ve okurlarım adına çok teşekkür edrim.

  Kıymetli gençler Ali arkadaşımızın çocukluk yıllarını birlikte tecrübe ettik. Gerçekten kendine göre kısıtlı imkanlara sahip olsada özelinde mutlu bir çocukluk yaşamış. İşte anlatmak istediğim çoğumuzunda bugünü değerlendirirken geçmişte yaşanılanlarla kıyaslamamız gerektiğini gördük demem o ki geçmişte toplumsal yoksullukta insanların alışıla gelmiş ‘olanla yetin’ cümlesinin dillerde pelesenk olma nedeninide anlamış olduk. Peki arkadaşlar Ali gibi çoğu çocuğumuz İstanbul gibi büyük şehirde bu yoklukta yaşamaya çalışırken bunları görmezden gelen yöneticilerimizin gözleri bağlımıydı, şimdilerde çokca şahit olduğumuz başlıca gençlik sorunları; İPHONE 8 kullanıyorum neden 14 alamıyorum, evimdeki bilgisayarım artık oynadığım oyunları kaldırmıyor yenisi çok pahalı ekonomik sıkıntıdan alamıyorum, benim arkadaşlarla her hafta en az üç dört kez cafe de buluşmam gerekiyor bütçem buna yetmiyor, hiç bir yerde iş bulamıyorum bulduğum iş bana uygun değil vb.
       Genel olarak sorunlarımızı bu şekilde sıralayabiliriz. En büyük sorun gençlerimizin çaba sarfetmeden zorluğa girmeden birşeylerin sahibi olma düşüncesinde olduğunu görüyoruz (Bu şekilde olmayanları tenzih ediyorum) Aklıma gelmişken geçenlerde esnaflık yapan bir arkadaşımın 17 yaşındaki oğlunun söylemi bizi çok güldürmüştü arkadaşımızın oğlu ‘’ Ekonomi çok kötü bu böyle gitmez’’ dediğinde babası oğluna ‘’Sen kaçpara kazandınki bugüne kadar ekonomi kötü diyorsun’’ diye serzenişte bulundu, kardeşimizde babasına ‘’Baba ben senin ekonomini beğeniyorum ülke ekonomisinden bahsediyorum’’ dediğinde anladıkki iş hayatına daha başlamamış ‘Z’ kuşağı diye tabir edilen gençlerimizin akıllarını geçmişten arındırıp bu güne odaklama çabası ve gayreti içerisinde birileri.
Benzer Videolar